Organize ve Tüzel Kişi İçeren Yolsuzluk Suçlarında Ceza Yargılaması ve Şirket Aleyhine Alınabilecek Tedbirler Hakkında

Organize suç örgütleri belirli bir politik görüş ve inanca dayalı hareket etmeyen ancak maksimum maddi kar elde etmek amacıyla yasal ya da yasa dışı pazarlarda pay sahibi olma çabasında olan örgütlenmelerdir. Yolsuzluk suçlarının çoğu organizedir ve bu kavram kamu gücünün şahsi menfaatler için kötüye kullanılması, her türlü maddi ve manevi çıkar karşılığı iş yapma, yaptırma veya yetkiyi kullanma, teşvik, kredi, ihaleye fesat karıştırma ve benzeri hukuka aykırı eylemleri kapsamaktadır.

Nitekim kamusal faaliyetlerin dü¬rüstlük ilkesine uygun olarak yürütüldüğüne dair ve özellikle, kamu adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımı gibi ihale işlemlerinin yapılma-sıyla ilgili olarak kamu görevlilerine duyulan güveni sağlamak amacıyla 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 235 nci maddesinde “ihaleye fesat karıştırma” suçu tanım¬lanmıştır. Yine kamu hizmetlerinin, gerek eşitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü, kamu görevlilerinin rüşvet kabul etmez ve “satın alınamaz” oldukları hususunda toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması amacıyla 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 252 nci maddesinde “rüşvet” suçu düzenlenmiştir.

2886 Sayılı Devlet İhale Kanununda geçici veya sürekli olarak kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanmış olanların doğrudan veya dolaylı olarak ihalelere katılamayacağı ifade edilmektedir. Aynı Kanunun 83 ncü maddesinde de ihale işlemlerinin hazırlanması, yürütülmesi ve sonuçlandırılması sırasında; hile, desise, tehdit, nüfuz kullanma ve çıkar sağlama suretiyle veya başka yollarla ihaleye ilişkin işlemlere fesat karıştıran veya buna teşebbüs edenlerin fiil veya davranışlarının özelliğine göre ihaleyi yapan bakanlık veya ilgili bakanlık tarafından, haklarında bir yıla kadar bütün ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verilebileceği düzenlenmiştir. Yine aynı Kanunun 85 nci maddesinde Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının Üçüncü Babının Üçüncü Faslında yer alan rüşvet verme suçu ile 339, 340 ve 342 nci maddelerine göre, bu Kanun kapsamındaki suçlar nedeniyle haklarında tekerrür hükümleri uygulananların, mesleklerini icradan men olunacağı ve herhangi bir ad altında müteahhitlik yapamayacakları ifade edilmiştir.

4734 Sayılı Kamu İhale Kanunun 11 nci maddesinde de; geçici veya sürekli olarak kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanmış olanlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan veya örgütlü suçlardan veyahut kendi ülkesinde ya da yabancı bir ülkede kamu görevlilerine rüşvet verme suçundan dolayı hükümlü bulunanların doğrudan veya dolaylı veya alt yüklenici olarak, kendileri veya başkaları adına hiçbir şekilde ihalelere katılamayacakları düzenlenmiştir.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 220. maddesinde yer alan, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” su¬çu düzenlenmiştir. Bu suçun oluşması için ör¬gütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması aranmalıdır. Yine bu örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin 4 ncü fıkrası çerçevesinde; örgütün faaliyeti dahilinde ayrıca suç işlenmesi hâlinde, hem bir veya ikinci fık¬rada tanımlanan suçtan hem de amacı oluşturan suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına göre cezaya hükmedilebilecek, beşinci fıkrası çerçevesinde; örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırıl¬abilecek, Altıncı fıkrası çerçevesinde; örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olma¬makla beraber, örgüt adına suç işleyen kimsenin ve 7 nci fıkrası uyarınca da; örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişi örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılabilecektir. Bu nedenle, “Örgüte yardım ve yataklık” adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Bu kav¬ram altında söz konusu edilen fiiller, yolsuzluk gibi, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.

5237 sayılı Kanunun “Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri” başlıklı 60. maddesinde; özel hukuk tüzel kişileri hakkında hükmedile¬bilecek güvenlik tedbirlerinin tür ve koşulları düzenlenmiştir. İlk güvenlik tedbiri faaliyet izninin iptalidir. İkinci güvenlik tedbiri ise müsaderedir. Özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerine her suç bakımından değil kanunda özel olarak belirtilen hâllerde hükmedi¬lebilecektir.

Hukuk sistemimizde mal varlıklarına yönelik tedbirler iki aşamada gerçekleşmektedir. Buna göre öncelikle gerçekleşen tedbir elkoymadır. Bu aşamada; suç işlenmesinde kullanılan veya bu amaca özgülenen mal varlığı veya eşya hakkında, malikin veya zilyedin tasarruf hakkı geçici olarak durdurulur ve mal varlığı veya eşya emniyet altına alınır.

5271 sayılı Kanunun “Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması” başlıklı 123. maddesi; kamu davasında suçun ispatı bakımından yararlı görülen veya müsadereye veya devletin mülkiyetine geçmesi yaptırımına tâbi olan eşyanın muhafazası veya başka bir şekilde güvence altına alınması yetkisini vermektedir. Eşyanın önce yanında bulundurandan teslimi istenecek, vermezse eşyaya elkonulabilecektir. Daha çok suçüstü hallerinde uygulama kabiliyeti olabilecek bu hüküm, önemli bir koruma tedbirine yer vermektedir. Yine Kanunun “Elkoyma kararını verme yetkisi” başlıklı 127. maddesinde; suç soruşturması sırasında el koyma tedbirinin nasıl uygulanacağı, “Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma” başlıklı 128. maddesinde ise; suç ile ilişkili olduğundan şüphelenilen eşya ve malvarlığı değerlerine nasıl el koyulacağı özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre yapılacak el koyma da; organize suç kapsamında bir takım suçları da içeren suç katoloğu içerisinde yer alan suçlara ilişkin maddi değerin veya eşyanın varlığı ve hâkim kararı gerekmektedir. El koyma aşamasından sonraki aşama ise; mahkeme kararına dayanılarak mal varlığı veya eşyanın mülkiyetinin devlete geçtiği müsadere aşamasıdır.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Eşya müsaderesi” başlıklı 54. maddesinde; “Suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen eşyanın müsaderesine” karar verileceği kabul edilmiş, yine Kanunun “Kazanç müsaderesi” başlıklı 55. maddesinde; “Suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edilen ekonomik kazançların müsaderesi” olanaklı hâle getirilmiştir. Ayrıca, bu madde düzenlemelerinde kaim değerin müsaderesi kabul edilerek müsadere konusu ekonomik değerin harcama, imha, tüketme gibi hareketlerle müsaderesinin imkânsız kılınması hâlinde karşılığı para tutarı¬nın müsaderesi mümkün hale gelmiştir.
5237 Sayılı Kanunun “Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama” başlıklı 282. maddesinde, alt sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin; yurt dı¬şına transfer edilmesi veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çe¬şitli işlemlere tabi tutulması ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında ise bu suçun, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek cezanın belli oranda artı¬rıl¬ması öngörülmüştür. Bu suçtan dolayı verilecek artırılmış ceza; örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı ayrıca cezalandırılmaya engel teşkil etmemektedir.

5271 sayılı Kanunun 250 inci maddesinin 1 nci fıkrasında; Türk Ceza Kanununda yer alan örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar ve ikinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) dolayısıyla açılan davaların Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görüleceği ifade edilmiştir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” başlıklı 135 inci maddesi; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmak (5237 sayılı Kanunun 220 nci maddesi, iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç), ihaleye fesat karıştırma (madde 235), rüşvet (madde 252) suçları dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla, şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebilmesine, dinlenebilmesine, kayda alınabilmesine ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebilmesine izin vermektedir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi” başlıklı 139 uncu maddesi; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmak (5237 sayılı Kanunun 220. maddesinin iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç) suçu dolayısıyla yapılan soruşturmalarda; soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi halinde, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı kararı ile kamu görevlilerinin gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilmesine izin vermektedir. Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işlemeyecek ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulmayacaktır.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Teknik araçlarla izleme” başlıklı 140. ıncı maddeside; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmak (5237 sayılı Kanunun 220. maddesinin iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç), suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282), ihaleye fesat karıştırma (madde 235), rüşvet (madde 252) suçları dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada; suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi halinde şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyerinin teknik araçlarla izlenebilmesine, ses veya görüntü kaydı alınabilmesine izin vermektedir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 58. maddesi gereğince hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisince 27.12.2007 tarihinde kabul edilen 5726 Sayılı Tanık Koruma Kanunu; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ve ceza hükmü içeren özel kanunlarda yer alan; ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı 10 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ve kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin olarak yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda; tanık olarak dinlenmelerinden dolayı suç mağdurlarının ve tanıkların kendilerinin veya bunların yakın ilişki içinde olduğu diğer kişilerden; hayatı, beden bütünlüğü veya malvarlığı ağır ve ciddi tehlike içinde bulunan ve korunmalarında da zorunluluk olan kişilerin korunmasına ilişkin alınacak tedbirlerle ilgili esas ve usulleri düzenlemektedir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Şirket yönetimi için kayyım tayini” başlıklı 133 ncü maddesi; Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282) suçunun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde, soruşturma ve kovuşturma sürecinde hâkim veya mahkemeye şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilme yetkisi tanımaktadır.

* Bu çalışma 3. Sınıf Emniyet Müdürü ve Polis Akademisinde Öğretim Görevlisi olan Sayın Tulga UYAR’ın ([email protected]) izin ve danışmanlığında ve yine kendisine ait “Terörle Mali ve Hukuki Mücadele” isimli Adalet Yayınevi tarafından Ankara’da 2008 yılında yayınlanmış olan kitabından yapılan alıntılar ile hazırlanmıştır.

Yayınlarımız