Türk Rekabet Hukukunda Dikey Anlaşmalar Ve Grup Muafiyeti

ADMD Avukatlık Bürosu
Sevgi Aşama

Rekabet kavramı öğretide bir tüketici grubuna aynı dönemde, aynı türdeki mal ya da hizmetleri satan teşebbüsler arasındaki ilişki olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım doğrultusunda rekabet hukukunu; iktisadi etkinliği sağlamak, mal ve hizmet piyasalarındaki serbest rekabet düzenini oluşturmak ve korumak amacıyla rekabet ihlallerine engel olmak, rekabet ihlallerini ortadan kaldırmak için düzenleyici, denetleyici ve yasaklayıcı normları içeren hukuk dalı olarak tanımlamak mümkündür.

Türk mevzuatında Rekabet Hukuku, Avrupa Birliği Rekabet Hukukunun izlerini taşıyan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve dikey anlaşmalara ilişkin olarak 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği (“Tebliğ”) ile düzenlenmiştir. Ayrıca 2005/4 sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği, özel olarak motorlu taşıtlar sektöründeki dikey anlaşmaları düzenlemektedir. Ek olarak, Rekabet Kurumu Kanunun uygulanması çerçevesinde başkaca tebliğleri de bulunmaktadır.

 

1. 4054 SAYILI KANUNDA DÜZENLENMİŞ İŞLEMLER

 

1.1 4054 Sayılı Kanunun İhlal Maddesi ve İstisnası

 

Söz konusu Kanunun amacı mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.

Bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak Kanun kapsamındaki işlemleri üç ana başlıkta toplamak mümkündür. Birincisi, Türkiye sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararlar; ikincisi piyasada hakim durumda olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanması; üçüncüsü hakim durum yaratmaya veya var olan bir hakim durumu güçlendirmeye yönelik ve bunun sonucu olarak rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukuki işlemdir.

4054 sayılı Kanunun 4. maddesi temel ihlal maddesi olarak değerlendirilebilir. İlgili kanun maddesi uyarınca “Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.”

Kanunun 5. maddesinde ise 4. maddede yer alan yasaklamaya istisna olarak muafiyet kurumu düzenlenmiştir. İlgili madde uyarınca Rekabet Kurumu aşağıdaki şartların varlığı halinde teşebbüsler arası anlaşmaları 4. maddenin uygulanmasından muaf tutulmasına karar verebilir:

  1. Malların üretim veya dağıtımı ile hizmetlerin sunulmasında yeni gelişme ve iyileştirmelerin ya da ekonomik veya teknik gelişmenin sağlanması,
  2. Tüketicilerin bundan yarar sağlaması,
  3. İlgili piyasanın önemli bir bölümünde rekabetin ortadan kalkmaması,
  4. Rekabetin (a) ve (b) bentlerindeki amaçların elde edilmesi için zorunlu olandan fazla sınırlanmaması.

Kurum, bu çerçevede vereceği muafiyet kararlarında muafiyeti belirli şartlara veya belirli yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlayabilir. Muafiyet bu şekilde bir koşula bağlanmış olursa, koşulun gerçekleştiği tarihten itibaren hüküm ifade eder.

Kurumun, madde 5 çerçevesinde muafiyet kararı vermesi, benzer mahiyet taşıyan anlaşmalara grup olarak bir tebliğ aracılığıyla muafiyet tanınması şeklinde olabileceği gibi bireysel muafiyet kararı verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir.

Bireysel muafiyet kararı için Kuruma başvurulması, muafiyet kapsamına girmeyen anlaşmalar bakımından gündeme gelmektedir. Şöyle ki; Kanunun 8. maddesi uyarınca Kurumun, bir anlaşmanın Kanuna aykırı olmadığı konusunda menfi tespit belgesi vermek yetkisi bulunmaktadır.

Uygulamada teşebbüsler, yapacakları anlaşmanın muafiyet kapsamına girip girmediğinin açıklığa kavuşturulması için menfi tespit talebi ile; eğer menfi tespit belgesi verilmesi uygun görülmezse kendilerine bireysel muafiyet tanınması talebi ile Kuruma başvurmaktadır. Bu şekilde terditli sunulan talepler neticesinde, bir anlaşmanın Kanunu ihlal edip etmeyeceği daha baştan belli olmaktadır.

Ancak belirtmek gerekir ki 2002/2s. Tebliğ bakımından Kurumun muafiyeti geri almak yetkisi de vardır. Örneğin; Kurum, menfi tespit kararında bir anlaşmanın 2002/2s. Tebliğ uyarınca Kanunun uygulanmasından muaf tutulması gerektiği kanaati ile muafiyet belgesi vermiş olsa dahi, daha sonradan bu anlaşmanın Kanunun 5. maddesi ile bağdaşmayacak etkiler doğurduğunun tespiti halinde muafiyeti geri alabilecektir. Dolayısıyla, menfi tespit belgesi ile sağlanan hukuki durum, mutlak olarak anlaşmanın süresi boyunca Kanunun uygulanmasından bağışık tutulacağı şeklinde bir güvence sağlamamaktadır. Sonuç olarak, grup muafiyetine dâhil anlaşmaların Kanunun 5. maddesinde sayılan gereklilikleri taşıdığı varsayımı, mutlak bir varsayım olmamaktadır.

 

2. DİKEY ANLAŞMALAR

 

2.1 Dikey Anlaşmanın Tanımı ve Unsurları

 

Dikey anlaşmalar “Üretim veya dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki ya da daha fazla teşebbüs arasında belirli mal veya hizmetlerin alımı, satımı veya yeniden satımı amacıyla yapılan anlaşmalar” şeklinde tanımlanmaktadır. Dikey anlaşmanın üç temel unsuru mevcut olup bunlar:

  1. Anlaşmaya iki veya daha fazla teşebbüs taraf olmalıdır. Dolayısıyla, teşebbüs niteliğinde olmayan son kullanıcılar ile yapılan anlaşmalar Kanun’un 4. maddesi kapsamında olmadığı için grup muafiyetine de konu olmazlar.
  2. Anlaşmaya taraf olan teşebbüslerin üretim veya dağıtımın farklı seviyelerinde faaliyet gösteriyor olması gerekmektedir. Sağlayıcı konumundaki üretici bir teşebbüs ile bir toptancı arasında akdedilen dağıtım sözleşmesi bu anlamda basit bir dikey anlaşma örneğidir. Hammadde üreticisi konumundaki bir teşebbüs ile bu hammaddeyi üretimde kullanan başka bir teşebbüs arasında akdedilen tedarik anlaşması da Tebliğ’in öngördüğü dikey anlaşma tanımı içine girmektedir. Tarafları üretici konumundaki firma, toptancı konumundaki dağıtıcı ve nihayet ürünleri tüketiciye satan perakendeci olmak üzere üç teşebbüs arasında akdedilen bir anlaşma da dikey anlaşma olarak kabul edilir ve Tebliğ’de öngörülen koşulları sağlaması şartıyla grup muafiyetinden yararlanabilir.

    Burada önemli olan husus, anlaşmaya taraf olan teşebbüslerin dağıtımın farklı seviyelerinde faaliyet gösteriyor olmalarıdır. Aksi takdirde, örneğin toptancı konumundaki bir teşebbüsün dağıtım sürecinin bir üst seviyesinde faaliyet gösteren birden fazla sağlayıcı firma ile tek seferde aynı dağıtım anlaşmasını akdetmesi durumunda, söz konusu anlaşma Tebliğ’in öngördüğü dikey anlaşma tanımına uygunluk göstermez. Toptancı teşebbüsün, birbirine rakip konumundaki sağlayıcılarla tek seferde aynı anlaşmayı akdetmek yerine, sağlayıcıların her biriyle söz konusu anlaşmayı ayrı ayrı akdetmesi gerekmektedir.
  3. Anlaşmanın belirli mal veya hizmetlerin alımı, satımı veya yeniden satımı amacıyla yapılmış olması gerekmektedir. Buna göre, Tebliğ hem satın alma (tedarik) hem de dağıtım anlaşmalarını kapsamaktadır. Başka bir ifadeyle, alıcının anlaşma konusu mal veya hizmetleri sağlayıcıdan hangi amaçla aldığı önemli değildir. Alıcı anlaşma konusu mal veya hizmetleri yeniden satış ya da kendi üretiminde kullanmak amacıyla almış olabilir. Hatta alıcı, anlaşma konusu malları üçüncü kişilere kiralamak amacıyla sağlayıcıdan almış olsa dahi, sağlayıcı ile akdetmiş olduğu anlaşma Tebliğ’in öngördüğü dikey anlaşma tanımı içerisine girecektir. Ancak, alıcı ile üçüncü kişi arasında akdedilen kiralama sözleşmesi (örneğin, finansal kiralama-leasing sözleşmeleri), herhangi bir şekilde mal veya hizmetin alımı, satımı veya yeniden satımının söz konusu olmaması nedeniyle, dikey anlaşma olarak kabul edilemeyecektir. Ayrıca anlaşma son kullanıcı ile yapılmış ise yine dikey anlaşma olarak kabul edilmemektedir.

 

2.2 Dikey Anlaşma Türleri

 

2.2.a Fikri hakların kullanımını içeren dikey anlaşmalar

Mal veya hizmetlerin alımı, satımı veya yeniden satımına ilişkin düzenlemelerin yer aldığı bir dikey anlaşmada, aynı zamanda, fikri hakların alıcıya devri veya alıcı tarafından kullanımıyla ilgili hükümlerin de yer alması durumunda, belirli koşulların sağlanması şartıyla söz konusu dikey anlaşma grup muafiyetinden yararlanabilir.

Tebliğ’in “Kapsam” başlıklı 2. maddesinin 4. fıkrasında, fikri hakların alıcıya devri veya alıcı tarafından kullanımını içeren dikey anlaşmaların grup muafiyetinden yararlanabilmesi için taşıması gereken koşullar belirtilmiştir. Söz konusu dikey anlaşmanın grup muafiyeti kapsamında değerlendirilebilmesi aşağıda açıklanan unsurların tamamını sağlaması ile mümkün olabilecektir:

  1. Fikri haklara ilişkin hükümler anlaşmaya konu mal veya hizmetlerin kullanımı, satımı veya yeniden satımı ile doğrudan ilgili olmalıdır.
  2. Anlaşmaya konu mal veya hizmetlerin alımı, satımı veya yeniden satımı anlaşmanın esas amacı olmalıdır. Başka bir ifadeyle, fikri hakların alıcıya devri ya da alıcıya kullandırılması, anlaşmaya konu mal veya hizmetlerin alım, satım veya yeniden satımına hizmet etmeli, anlaşmanın esas amacını oluşturmamalıdır. Bu koşul franchise sözleşmelerinde genellikle sağlanır: Franchise sisteminin yeknesaklığını sürdürebilmek amacıyla franchise alana aktarılan fikri haklar genellikle anlaşmaya konu olan mal veya hizmetlerin alım, satım veya yeniden satımı için gerekli yardımcı unsurlardır.

Anlaşmada fikri hakların kimden kime verildiği önem taşımaktadır. Fikri hakların alıcıya devri veya alıcı tarafından kullanımının söz konusu olması durumunda, Tebliğ’in sağladığı grup muafiyetinden yararlanılabilir. Aksi takdirde, fikri haklar alıcı tarafından sağlayıcıya devrediliyor ve sağlayıcının satışlarına birtakım sınırlamalar getiriliyor ise, böyle bir dikey anlaşmanın grup muafiyetinden yararlanması söz konusu değildir. Örneğin, fason üretim sözleşmelerinde üretimi gerçekleştiren ve sağlayıcı konumunda olan teşebbüs (yüklenici) üretim için gerekli olan know-how’ı genellikle alıcı konumundaki teşebbüsten sağlar. Kendi markasını oluşturan zincir marketlerin bu ürünleri üretici teşebbüslere ürettirmesi uygulamalarının Tebliğ kapsamında değerlendirilmesi için, zincir marketin söz konusu ürünün üretimini gerçekleştirmiyor ve sağlayıcı konumundaki üreticiye bu konuda bir know-how aktarmıyor olması gerekmektedir.

Fikri hakların devri ve kullanımına ilişkin hükümler Tebliğ’de muaf tutulmayan dikey sınırlamalarla aynı amaç veya etkiye sahip rekabet sınırlamaları içermemelidir.

 

2.2.b Rakip teşebbüsler arasında yapılan dikey anlaşmalar

Aynı coğrafi pazarda faaliyet gösterip göstermedikleri önem arz etmeksizin, Türkiye'de aynı ürün pazarında faaliyette bulunan veya bulunma potansiyeline sahip sağlayıcılar "rakip teşebbüs" olarak değerlendirilmektedir.

Rakip teşebbüsler arasında yapılan dikey anlaşmalar "yatay anlaşma" niteliğinde olduğundan kural olarak Tebliğ ile tanınan muafiyetten yararlanamaz. Ancak söz konusu hükme getirilen istisnada, teşebbüsler sadece dağıtım seviyesinde birbirlerine rakip olabilmektedirler. Başka bir ifadeyle, sağlayıcının anlaşma konusu malların hem üreticisi hem de dağıtıcısı olduğu, alıcının ise bu mallarla rekabet eden malların üreticisi değil dağıtıcısı olduğu dikey anlaşmalar grup muafiyetinden yararlanabilir. Böylece üretici konumundaki teşebbüsler bir yandan bağımsız alıcılar vasıtasıyla ürünlerini dağıtırken, bir yandan da kendileri bizzat dağıtım yapabileceklerdir.

 

3. 2002/2 SAYILI DİKEY ANLAŞMALARA İLİŞKİN GRUP MUAFİYETİ TEBLİĞİ KAPSAMI

 

Rekabet Kurulu 2002 yılında, içerik itibariyle pek çok dikey anlaşma türünü kapsayan “2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği’ni çıkarmıştır. 2003 yılında da söz konusu Tebliğ’in uygulanmasında Rekabet Kurulu tarafından göz önünde bulundurulacak hususları açıkça belirtmek ve böylece Tebliğ’in teşebbüslerce yorumlanmasında doğabilecek belirsizlikleri en aza indirmek amacıyla ‘2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği Uygulama Kılavuzu’nu yayınlamıştır.

2002/2 sayılı tebliğ uyarınca üretim ve dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki veya daha fazla teşebbüs arasında yapılan “dikey anlaşmalar” Kanunun 4. maddesindeki yasaklamadan grup olarak muaf tutulmuştur.

Tebliğin 2/2 maddesi hükmü uyarınca; “Bu Tebliğ ile sağlanan muafiyet, sağlayıcının dikey anlaşma konusu mal veya hizmetleri sağladığı ilgili pazardaki Pazar payının %40’ı aşmaması durumunda uygulanır.” Zira bu halde hakim durumun kötüye kullanılması ihtimali yüksektir. Bu durumda olan teşebbüsler, dikey anlaşma yapmadan evvel anlaşmalarına ilişkin olarak bireysel muafiyet kararı almadıkları müddetçe Kanunun 4. maddesi uyarınca yaptıkları anlaşmaların geçersiz sayılması imkan dahilinde olacaktır. Benzer şekilde madde 2/3, “Tek alıcıya sağlama yükümlülüğü içeren dikey anlaşmalarda muafiyet, alıcının dikey anlaşma konusu malları ve hizmetleri aldığı ilgili pazardaki payının %40’ı aşmaması koşuluyla uygulanır.” hükmünü getirmiştir. Burada ise, az evvel sözü geçen durumun tam tersi düzenlenmiştir.

Tebliğin 2/4 maddesi uyarınca ise, mal veya hizmetlerin alımı satımı veya yeniden satımını düzenleyen anlaşmalarda fikri hakların da alıcıya devri ve alıcı tarafından kullanılmasını ilgilendiren hükümler varsa, bu tarz dikey anlaşmalar da muafiyetten yararlanır. Şu kadar ki; fikri hakların devrinin sözleşmenin asıl amacını oluşturmaması ve bu devrin söz konusu mal ve hizmetlerin kullanımı, satımı veya yeniden satımı ile alakalı olması gerekir. Ayrıca, fikri haklara ilişkin hükümler, bu Tebliğ ile muaf tutulmayan anlaşmalarla aynı amacı taşıyorsa, bu defa muafiyetten yararlanamazlar.

Tebliğin 2/5 hükmü rakip teşebbüsler arasındaki dikey anlaşmaların muafiyetten yararlanamayacağını belirtmiştir. Bu nokta da söylemek gerekir ki rakip iki teşebbüs arasındaki anlaşma zaten “yatay anlaşma” mahiyetinde olacağından bu Tebliğin kapsamına dâhil olamayacaktır. Ancak hükmün devamında, sağlayıcının söz konusu malın hem üreticisi hem dağıtıcısı olduğu; fakat alıcının sadece dağıtıcısı olduğu halde böylesi iki teşebbüs arasında yapılan anlaşmanın muafiyetten yararlanacağı ifade edilmiştir.

 

3.1 Anlaşmaları, Grup Muafiyeti Kapsamı Dışına Çıkaran Sınırlamalar

 

Tebliğin 4. maddesi uyarınca, bu maddede sözü geçen sınırlamaların anlaşmada yer alması halinde, bu anlaşma muafiyetten yararlanamayacaktır.

3.1.a Yeniden satış fiyatının belirlenmesi

Tebliğ’in 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, alıcı teşebbüsün kendi satış fiyatını belirleme serbestisinin engellenmesine ilişkindir. Buna göre, alıcının sabit veya asgari satış fiyatının belirlenmesi kesinlikle yasaktır. Ancak, sabit veya asgari satış fiyatına dönüşmemesi koşuluyla sağlayıcının, alıcının azami satış fiyatını belirlemesi veya alıcıya satış fiyatını tavsiye etmesi mümkündür. Alıcıya bildirilen azami veya tavsiye nitelikteki satış fiyatlarının asgari veya sabit fiyata dönüşmemesi için, söz konusu fiyatların azami veya tavsiye niteliğinde olduğunun yayınlanan fiyat listelerinde ya da ürünün üzerinde açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

3.1.b Bölge ve müşteri sınırlaması

Tebliğ'in 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde dört başlık altında sayılan bölge veya müşteri paylaşımı türleri, anlaşmaları grup muafiyeti dışına çıkartan sınırlama olarak kabul edilmemektedir:

  1. Alıcının müşterilerince yapılacak satışların kapsamaması kaydıyla, sağlayıcı tarafından kendisine veya bir alıcıya tahsis edilmiş münhasır bir bölgeye ya da münhasır müşteri grubuna yapılacak aktif satışların kısıtlanması,
  2. Toptancı seviyesinde faaliyet gösteren alıcının son kullanıcılara yönelik satışlarının kısıtlanması,
  3. Bir seçici dağıtım sistemi üyelerinin yetkili olmayan dağıtıcılara satış yapmalarının kısıtlanması,
  4. Birleştirilmek amacıyla tedarik edilen parçaların söz konusu olması halinde, alıcının bunları üretici konumundaki sağlayıcının rakiplerine satmasının kısıtlanması.

3.1.c Seçici dağıtım sistemleri

Tebliğ’in 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtildiği üzere, seçici dağıtım sistemi üyelerine son kullanıcılara yapılacak satışlar bakımından aktif veya pasif satış yasağı getirilememektedir. Sağlayıcı konumundaki teşebbüs belirli bir bölgede sınırlı sayıda alıcıya mal vereceğini belirtmek suretiyle münhasır bölgeler oluştursa dahi, alıcıların bölge dışındaki son kullanıcılara yapacakları aktif veya pasif satışlar engellenemez.

Başka bir ifadeyle, seçici dağıtım sistemi üyesi alıcılar diledikleri bölgedeki son kullanıcıya aktif veya pasif satış yapabilirler. Ancak, sistem üyesi bir alıcının faaliyetlerini sürdürdüğü satış noktasının yerini değiştirmesi veya yeni bir satış noktası açması sağlayıcı tarafından engellenebilir. Zira, yukarıda da belirtildiği üzere, seçici dağıtım sisteminde, satış noktasının fiziki özellikleri dağıtım sisteminin başarısını etkileyen en önemli unsurdur. Seçici dağıtım sistemini kısmen de olsa rekabete açan diğer düzenleme Tebliğ’in 4. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yapılmıştır. Buna göre, dağıtım sistemi olarak seçici dağıtım sistemini tercih eden teşebbüsler, sistem üyesi alıcılara tek elden satın alma yükümlülüğü getiremez. Başka bir ifadeyle, sistem üyelerinin ürünleri sağlayıcıdan alma zorunlulukları bulunmamaktadır; sistem üyelerinin, ürünleri diğer üye teşebbüslerden alabilmeleri engellenemez.

3.1.d Diğer sınırlamalar

Parçaların birleştirilmesi ile oluşturulan ürünlerin söz konusu olduğu tedarik anlaşmalarına ilişkin diğer bir düzenleme de Tebliğ'in 4. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer almaktadır. Bu tür parçaları satan sağlayıcı ile bu parçaları birleştirerek üretimde kullanan alıcı arasında akdedilen tedarik anlaşmasında, sağlayıcının bu parçaları son kullanıcılara veya alıcı tarafından malların bakımı ya da onarımıyla yetkilendirilmemiş tamircilere yedek parça olarak satması engellenemez. Görüldüğü üzere, söz konusu sınırlama yukarıdakinden farklı olarak alıcı tarafından sağlayıcıya getirilmektedir.

Bu duruma örnek olarak bisiklet zinciri üreten sağlayıcı ile bu zincirleri bisiklet üretiminde kullanan alıcı arasındaki ilişki verilebilir. Alıcı konumundaki bisiklet üreticisi sağlayıcı konumundaki zincir üreticisinin, zincirleri nihai kullanıcılara veya yetkilendirilmemiş, bağımsız tamircilere satmasını yasaklayamaz. Ancak, alıcı konumundaki bisiklet üreticisi yetkilendirdiği kendi tamircilerine zincirleri sadece kendisinden alma zorunluluğu getirebilir. Ayrıca zincir üreticisinin başka bisiklet üreticilerine satış yapması yasaklanabilir.

 

3.2 Rekabet Etmeme Yükümlülüğü

 

Tebliğ'in 3. maddesinde rekabet etmeme yükümlülüğü, alıcının anlaşma konusu mal veya hizmetlerle rekabet eden mal veya hizmetleri üretmesini, satın almasını, satmasını ya da yeniden satmasını engelleyen doğrudan ya da dolaylı yükümlülük olarak tanımlanmıştır. Buna göre;

  1. “Alıcıya getirilen belirsiz süreli veya süresi beş yılı aşan rekabet etmeme yükümlülüğü Tebliğde yer alan muafiyetten yararlanamaz. Rekabet etmeme yükümlülüğünün yukarıda belirtilen süreyi aşacak şekilde zımnen yenilenebileceğinin kararlaştırılması halinde, rekabet etmeme yükümlülüğü belirsiz süreli sayılır.”
  2. “Anlaşmanın sona ermesinden sonraki döneme ilişkin olarak, alıcıya getirilen, mal ya da hizmet üretmesini, satın almasını, satmasını ya da yeniden satmasını yasaklayan doğrudan ya da dolaylı herhangi bir yükümlülük. Ancak yasaklamanın, anlaşma konusu mal ya da hizmetlerle rekabet halindeki mal ve hizmetlere ilişkin olması, anlaşma süresince alıcının faaliyette bulunduğu tesis ya da arazi ile sınırlı olması ve sağlayıcı tarafından alıcıya devredilen know-how’ı korumak için zorunlu olması koşullarıyla, alıcıya, anlaşmanın sona ermesinden itibaren bir yılı aşmamak kaydıyla rekabet etmeme yükümlülüğü getirilebilir. Kamuya mal olmamış know-how’ın kullanılması ve açıklanmasına ilişkin süresiz yasaklama hakkı saklıdır.”
  3. “Seçici dağıtım sistemi üyelerine getirilen, belirlenmiş rakip sağlayıcıların markalı ürünlerini satmama yükümlülüğü”

Şeklinde tezahür eden rekabet etmeme yükümlülükleri, 2002/2 sayılı Tebliğin sağladığı himayeden yararlanamayacaktır.

 

3.3 Tebliğ Kapsamında Sağlanan Muafiyetin Geri Alınması

 

Tebliğ’de aranılan koşulları yerine getiren dikey anlaşmaların tamamı Kanun’un 4. maddesindeki yasaklamadan muaf tutulmaktadırlar. Zira, Kurul, söz konusu Tebliğ’i çıkartırken Tebliğ’in kapsamına giren anlaşmaların Kanun’un 5. maddesinde sayılan muafiyet koşullarını yerine getirdiğini varsaymıştır.

Ancak, Tebliğ’in öngördüğü koşulları yerine getirse dahi bazı dikey anlaşmaların etkileri bakımından Kanun’un 5. maddesindeki muafiyet koşullarını sağlayamadığı istisnai durumlar da söz konusu olabilecektir. Özellikle dikey anlaşmaya taraf olan teşebbüslerin önemli bir pazar gücüne sahip olduğu ve pazara giriş engellerinin önemli boyutlara ulaştığı durumlarda, Tebliğ kapsamında olan bazı dikey anlaşma türlerinin muafiyet için gerekli koşulları sağlaması güçleşebilecektir.

Bu tür istisnai durumlarda kullanılmak üzere Kurul’a önemli bir yetki verilmiştir: Tebliğ’in 6. maddesinin birinci fıkrasında, Tebliğ ile muafiyet tanınmış bir anlaşmanın Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen koşullarla bağdaşmaz etkilere sahip olduğunun tespit edilmesi durumunda, Kurul’un, anlaşmaya Tebliğ ile tanınan muafiyeti geri alabileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, herhangi bir dikey anlaşma Tebliğ’e uygun olarak düzenlenmiş olsa bile, uygulama aşamasında piyasada doğurduğu etki itibariyle muafiyet alınabilmesine imkân tanıyan koşulları karşılamaktan uzaklaşmış ise, Tebliğ’in sağlamış olduğu muafiyet koruması Kurul tarafından geri alınabilecektir.

Geri alma sürecinde anlaşmanın etkisi ürünün özellikleri, pazara giriş engelleri ve en önemlisi pazar gücüyle birlikte değerlendirilir. Bu anlamda nihai karar öncesinde sağlayıcının ya da alıcının yazılı veya sözlü görüşü istenir. Kurul anlaşmanın diğer taraflarının ve ilgili üçüncü kişilerinin yazılı görüşlerine de sözlü görüşlerine de başvurabilir.

Muafiyetin geri alınması işlemi geçmişe etkili olmayacaktır. Dolayısıyla, muafiyetin geriye alınması işlemi geriye yürümeyeceği için kararın alınmasına kadar geçen süre içerisinde anlaşma muafiyetten yararlanmış olacaktır.

Yayınlarımız