Türk Hukukunda İtirazın İptali Davaları
ADMD Avukatlık Bürosu
İsminnur Kılıç
Temelde alacak takipleri ilamlı ve ilamsız icralar olarak ikiye ayrılmaktadır. İlamlı (bir mahkeme kararına dayalı) icrada her türlü alacak için icra takibi yapılabilmektedir. Fakat ilamsız (doğrudan ve mahkeme kararına gerek olmaksızın yapılabilen) takipler için bu durum geçerli değildir. 19 Haziran 1932 tarih ve 2128 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2004 sayılı İcra İflas Kanununun (İİK) 42. maddesinde; “Bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan cebri icralar takip talebiyle başlar ve haciz yoluyla veya rehinin paraya çevrilmesi yahut iflas suretiyle cereyan eder” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır ve yalnızca para ve teminat alacakları için ilamsız takip yolu kullanılabilmektedir.
İlamsız icralar da kendi içinde;
- Genel haciz yoluyla takip
- Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip
- Kiralanan gayrimenkullerin ilamsız icra yoluyla tahliyesi olarak üçe ayrılmaktadır.
İtirazın iptali davası bu sayılan gruplardan ‘genel haciz yoluyla takip’ kapsamına girmekte olup borçlunun takibe itirazı halinde gündeme gelmektedir.
İtirazın iptali davasının açılabilmesi için:
- Alacaklının İİK madde 58 uyarınca icra dairesine yazılı, sözlü veyahut elektronik ortamda bir takip talebinde bulunması;
- Borçlunun yapılan bu takip talebine yasal müddet içinde itiraz etmiş olması gerekir.
Yapılan itiraz neticesinde icra takibi durur. Durmuş icra takibine devam edilebilmesi için ise yapılan bu itirazın kaldırılması gerekmektedir.
Alacaklının bunu yapabilmesi için çeşitli yollar mevcuttur. Bunlardan ilki İİK madde 68 uyarınca alacaklının, itirazın kendisine tebliğinden itibaren altı (6) ay içerisinde icra mahkemesine başvurarak itirazın kesin veya İİK madde 68/a’ya göre itirazın geçici olarak kaldırılmasını talep etmesidir.
Bir diğer yol ise alacaklının, itirazın kendisine tebliğinden itibaren bir (1) yıl içinde itirazın iptali davası açmasıdır.
I. İtirazın İptali Davası
İİK madde 67’de “Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, ret veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir. İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır. Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır. Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenen itirazın iptali davası borçlunun itirazını hükümsüz kılarak duran icra takibinin devamının sağlanmasına ve takibe konu alacağın varlığının teyit edilmesi amacı ile açılarak alacaklının alacağına kavuşması sağlanır.
II. Davanın Koşulları
İtirazın iptali davası açılabilmesi için alacaklının elinde İİK madde 68 ve 68/a’da belirtilen belgelerin bulunmaması gerekmektedir. Belgeler mevcut ise hem itirazın iptali hem itirazın kaldırılması yoluna başvurulabilir. Alacaklı bu konuda bir seçim hakkına sahiptir. Fakat alacaklının elinde aşağıda sayılan belgeler bulunmuyor ise itirazın iptali davası açmak dışında bir yol bulunmamaktadır. Bu belgeler şu şekildedir:
- İmzası ikrar edilen adi bir senet
- İmzası noterlikçe tasdik edilen senet
- Resmî dairelerden veya yetkili makamlardan alınan bir makbuz veya belge
- Kredi sözleşmeleri ve bunlarla alakalı süresinde itiraz edilmemiş hesap özetleri ile ihtarnameler ve krediyi kullandıran tarafından usulüne uygun düzenlenmiş diğer belge ve makbuzlar
- Borçlunun resmi daireler ve memurlar huzurunda borç ikrarında bulunduğu belgeler
Genel mahkemede itirazın iptali davası açan alacaklı icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep edemez. Kanunda bunun aksini öngören bir hüküm bulunmadığından ötürü önce icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep eden alacaklı bu yoldan vazgeçerek genel mahkemede itirazın iptali davası açabilir.
İtirazın iptali davasının açılabilmesi için özel dava şartları bulunmaktadır. Bu dava şartlarının bulunmaması davanın usulden ret sebeplerini oluşturmaktadır:
Yetkili icra dairesinde yapılmış geçerli bir ilamsız icra takibi bulunması: İtirazın iptali davası geçerli bir icra takibinin yapılmış olmasına bağladır. Yetkili icra dairesinde, usulüne uygun bir şekilde yapılmış bir icra takibi olmadıkça itirazın iptali davasının açılması mümkün değildir.
Borçlu tarafından süresinde yapılmış geçerli bir itirazın bulunması: Borçlu ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren yedi (7) gün içerisinde itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz borca itiraz veya imzaya itiraz olabileceği gibi yetki itirazı da olabilir. Borçlu imzaya yaptığı itirazı ayrıca ve açıkça belirtmelidir. Bunun yapılmadığı durumlarda senet altındaki imza ikrar edilmiş sayılır. Yapılan itiraz yetki itirazı ise ayrıca ve açıkça esasa itiraz edilmemişse itirazın iptali davası açılamaz.
Davacının hukuki yararının bulunması: Genel dava şartı olan hukuki yararın bulunması itirazın iptali davası için de söz konusudur. İİK madde 68 ve 68/a’da sayılan belgeleri elinde bulunduran alacaklı itirazın kaldırılması yoluna başvurabilir. Fakat itirazın kaldırılması yolu maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden alacaklının itirazın iptali yoluna gitmesi hukuki yarar açısından değerlendirildiğinde yerindedir.
Davanın itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir (1) yıl içinde açılması: İtirazın iptali davası, borçlunun itirazının alacaklıya tebliğinden sonraki bir (1) yıl içerisinde açılmalıdır. Bahsedilen bu süre hak düşürücüdür ve süre geçirildiğinde artık itirazın iptali davası açılması mümkün değildir. Bu durumda normal bir alacak davası açılabilir.
Kesin hüküm ve derdestlik bulunmaması: Açılan dava hakkında daha önceden mevcut olan bir kesin hüküm bulunmaması gerekmektedir. Kesin hüküm davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve hakim tarafından resen gözetilir. İtirazın iptali yolu ile elde edilecek hüküm kesin hüküm olduğundan alacaklının icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılmasını talep etmesi mümkün değildir. Önce icra mahkemesine başvuran alacaklı sonrasında genel mahkemeden itirazın iptalini isteyebilir ve bu durum derdestlik hükümleri içinde değerlendirilmez. Bununla birlikte alacaklı aynı alacak için kısmi olarak hem itirazın iptali hem de itirazın kaldırılması yoluna başvuramaz.
Zorunlu Dava Şartı Arabuluculuk: İş Davaları, Ticari Davalar ve Tüketici Hukukundan Kaynaklanan Davalardan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu vardır. Zorunlu arabuluculuk, belirtilen uyuşmazlıklar açısından dava şartı olmakla birlikte, arabulucuya başvurulmaması durumunda açılan dava, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilir. Her ne kadar doktrinde fikir ayrılıkları mevcut olsa da Yargıtay son dönemdeki istikrarlı kararları ile itirazın iptali davalarında belirtilen hususlarda arabuluculuğun dava şartı olduğunu vurgulamaktadır. Bu kararlara örnek mahiyetinde Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 04.12.2020 tarih ve 2020/1943 E. - 2020/452 K. numaralı kararı; “Bu nedenlerle ticari uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuğu öngören 7155 Sayılı Kanun'un 20. maddesiyle eklenen Türk Ticaret Kanunu'nun 5/A maddesinin para alacağının tahsilini amaçlayan uyuşmazlıklar hakkında tarafların serbestçe tasarruf etme imkanına sahip olduğu gözetilerek bu uyuşmazlıkları bir alternatif çözüm yöntemi olarak arabuluculuk yoluyla çözmeyi amaçladığı, bu şekilde daha az zaman, daha az emek ve masrafla alacağın tahsili amacına ve tarafların alacak miktarı üzerinde serbestçe anlaşabilmelerine ve tasarrufta bulunabilmelerine imkân sağlamak istediği gözetildiğinde, ticari dava niteliğindeki itirazın iptali davalarının zorunlu arabuluculuğa tâbi olduğu ve bu nedenle başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri arasındaki içtihat farklılığının ticari nitelikteki itirazın iptali davalarının zorunlu arabuluculuğa tâbi olduğu ve davadan önce arabulucuya başvurulmasının dava şartı olduğu yönünde birleştirilmesi gerekmiş, bölge adliye mahkemeleri daireleri arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar verilmiştir.” şeklindedir.
III. Yargılama
Görevli ve Yetkili Mahkeme: İtirazın iptali davasında görevli mahkeme, iptale tabi olan alacağın mahiyetine bakılarak 4 Şubat 2011 tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (“HMK”) göre belirlenir. Söz konusu alacağın para alacağı olması halinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. İcra takibine konu alacağın mahiyeti bakımından İş, Asliye Ticaret, Fikri ve Sınai Haklar, Aile veya Tüketici Mahkemesi gibi mahkemelerin görevi alanına dahil olursa bu mahkemelerde söz konusu dava açılacaktır.
İcra ve İflas Kanununda itirazın iptali davası ile ilgili olarak herhangi bir yetkili mahkeme düzenlenmemiş olup işbu Kanun’un 50.maddesinde: “Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe yetkilidir. Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. İcra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi tetkik ve kati surette karara raptolunur. İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilaf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25 inci maddesi hükmü tatbik olunur.” denilmek sureti ile HMK’ye atıf yapılmıştır. Bu sebeple iptal davasında yetkili mahkeme genel hükümlere göre belirlenir. HMK’nin 5 ve 19. maddeleri arasında düzenlenen yetki kuralları, ilamsız icra takiplerinde kıyasen uygulanmaktadır.
İlamsız icra takibinde genel yetkili icra dairesi, HMK madde 6’da “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” olarak belirlenmiştir. Yerleşim yeri, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir.
Fakat, Yargıtay, ilamsız icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinin, itirazın iptali davası için de yetkili olduğu kanısındadır. Bu konuyu destekler nitelikte olan Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 22.02.2021 tarih ve 2017/153 E. - 2017/537 K. numaralı kararında; “…itirazın iptali davasında, icra dairesinin yetkisine itirazda bulunulması halinde mahkeme öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı incelenerek, icra dairesinin yetkisiz olduğu sonucuna varılması halinde mahkemece kendisinin yetkili olup olmadığına bakılmaksızın "yetkili yerde usulüne uygun yapılmış bir icra takibi bulunmadığından" davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.” şeklinde hüküm kurulmuştur.
HMK’nın 8 ve17. Maddeleri arasında düzenlenen hallerde icra dairelerinin yetkisi özel yetki olup, sözleşmeden doğan para borçları hakkındaki yetki de bunlar arasında yer almaktadır. HMK 10’da düzenlenen “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” hükmüne göre sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer hakkında açık bir düzenleme olmadığında veya zımni olarak anlaşılamadığı hallerde, sözleşmenin yerine getirileceği yer, 4 Şubat 2011 tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 89. Maddesi uyarınca; “Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır; 1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde, 2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde,3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa edilir. Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir.” düzenlemesine uygun olarak belirlenir. Buna göre davanın konusu sözleşmeden doğan bir para borcu olup da sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, bu para borcu alacaklının ödeme zamanındaki ikametgâhında ödenir.
İcra dairesinin yetkisi kesin ve kamu düzenine ilişkin değildir. Bu sebeple mahkemece veya icra dairesince yetki hususu resen dikkate alınmaz. İtirazın iptalinde yetki hususunda çeşitli tartışmalar mevcuttur. Borçlunun icra dairesine yetki itirazında bulunmadığı, sadece borca itiraz ettiği durumda icra dairesinin yetkisi kesinleşecektir. Bu durumda açılacak olan itirazın iptali davasında borçlunun mahkemenin yetkisine itirazda bulunup bulunamayacağı hususu ile ilgili İİK’da bir düzenleme mevcut değildir. Fakat uygulamada Yargıtay borçlunun icra takibi sırasında yetki itirazında bulunmasa da itirazın iptali davasında yetki itirazında bulunabileceğini kabul etmektedir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 07.06.2021 tarih ve 2021/3890 E. - 2021/8373 K. numaralı kararında bu yerleşik Yargıtay uygulamasının örneği görülmektedir:
“Davalı borçlu, icra takibine itirazı sırasında yetki itirazında bulunmayarak ... İcra Dairesinin yetkisini kabul etmiş sayılmakta ise de; bu husus, itirazın iptali davasının görüleceği genel mahkemenin yetkisini de kabul ettiği anlamına gelmez. İcra dairesinin yetkisine itiraz etmeyen davalı borçlunun, itirazın iptali davasında mahkemenin yetkisine itiraz etmeye hakkı bulunmaktadır. Somut olayda, davacı tarafından davalıya karşı itirazın iptali istemine ilişkin davanın ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığı, davalı tarafın usulüne uygun ve süresinde yetki itirazında bulunulduğu ayrıca davacının ikametgahının "./..." olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının ikametgahının "./... “olduğundan ve davacı tercih hakkını bu yönde kullandığından, uyuşmazlığın ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.”
Yargılama Usulü ve İspat: İtirazın iptali davasında yargılama usulü HMK’daki genel hükümlere tabiidir. Uyuşmazlığın muhtevasına göre görevli mahkeme belirlenmektedir. Bu sebeple görevli mahkemenin türüne göre yargılama usulleri farklılık gösterir. Görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesi ise basit yargılama usulü, Asliye Hukuk Mahkemesi ise yazılı yargılama usulü, İş Mahkemesi ise sözlü yargılama usulü uygulanır. Tıpkı yetki bahsinde geçtiği gibi itirazın iptali davaları itiraza konu olan alacağın türüne göre farklılık göstermektedir.
IV. Karar
Hüküm: İtirazın iptali davası yargılaması sonucunda mahkeme davanın kabulüne, kısmen kabul ve kısmen reddine karar verebileceği gibi reddine de karar verebilir.
Davanın Kabulü: Mahkeme yaptığı inceleme sonucunda, borçlunun borçlu olduğu kararına varırsa, borçlunun itirazının iptaline karar verir. İtirazın iptali davasının kabulü ile borçlunun yaptığı itiraz ile duran icra takibi yürümeye devam edecektir. İlamsız icra takibine konu olan alacak kesinleşmiş olacak ve haciz işlemi yapılabilecektir. Borçluya yargılama giderleri, vekalet ücreti, icra inkar tazminatını içeren icra emri gönderilecek ve icra emrinin borçluya tebliğinden itibaren yedi (7) günlük süre işlemeye başlayacaktır.
Davanın Reddi: Mahkeme, alacaklının takip konusu yaptığı alacağının mevcut olmadığı (veya alacağın zamanaşımına uğramış olduğu) kararına varırsa, itirazın iptali davasının reddine karar verir. Bu ret kararının kesinleşmesi ile birlikte alacaklının başlatmış olduğu icra takibi iptal edilmiş sayılır. Davanın reddi kararı ile takip konusu alacağın mevcut olmadığı, kesin hüküm olarak tespit edilmiş olur. Alacaklı borçluya karşı, aynı alacaktan ötürü, yeni bir alacak davası açamaz.
İtirazın iptali davası sonucunda mahkeme borçlunun haksız yere itiraz ettiğini tespit eder ve alacaklının da bu konuda bir talebi varsa İİK madde 67/2’ de yapılan “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, ret veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” düzenlemesi uyarınca uygun bir tazminata hükmeder. Aynı şekilde bu durum takibinde kötü niyetli olan alacaklı için de geçerlidir.
İcra İnkar Tazminatı: Alacaklı lehine hükmedilecek tazminata icra inkar tazminatı denmektedir. Bu tazminata hükmedilebilmesi belirli koşulların sağlanmasına bağlıdır:
- İptal davasının kısmen veya tamamen kabul edilmiş olması
- İcra-inkar tazminatının talep edilmiş olması
- Davaya konu alacağın belirli olması
Belirtilen koşulların sağlanmaması durumunda icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi mümkün değildir. Bu koşulları destekler nitelikte olan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 15.12.2021 tarih ve 2021/11575 E. - 2021/16593 K. numaralı kararı uyarınca; “Şöyle ki; itirazın iptali davasında borçlunun haksızlığına karar verilmesi halinde ve alacaklının talep etmiş olması şartıyla, borç miktarının Kanunda gösterilen orandan az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına hükmedilir. İcra inkâr tazminatına karar verilebilmesi için alacağın belirli ya da belirlenebilir olması gerekir… …Diğer taraftan, kıdem ve ihbar tazminatlarının hesaplanmasına esas ücret ve ekleri ( yemek ve barınma ücreti ) de taraflar arasında ihtilaflı olup yargılamayı gerektirmektedir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu alacaklar likit olmayıp yargılamayı gerektirdiği halde İlk Derece Mahkemesince davacı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmesi hatalıdır.
Kötü Niyet Tazminatı: Borçlu lehine hükmedilecek tazminata kötü niyet tazminatı denmektedir. Bu tazminata hükmedilebilmesi de belirli koşulların sağlanmasına bağlıdır:
- İptal davasının kısmen veya tamamen reddedilmiş olması
- Kötü niyet tazminatının talep edilmiş olması
- Alacaklının icra takibinde ve itirazın iptali davasında kötü niyetli olduğunun ispatlanması.
Belirtilen koşulların sağlanmaması durumunda kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi mümkün değildir. Bu koşulları destekler nitelikte olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.09.2021 tarih ve 2017/19-950 E. - 2021/1125 K. numaralı kararı uyarınca; “Önemle vurgulamak gerekir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK'nın 67.maddesi anlamında ‘haksız' ise de ‘kötü niyetli' olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur. Başka bir ifadeyle; İİK'nın 67/2. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davalı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalının (borçlu) üzerindedir. O hâlde mahkemece davacı şirketin davalı aleyhine başlatılan icra takibinde kötü niyetli olduğundan bahisle kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine dair direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”